Dünya son birkaç yıldır oldukça ilginç zamanlardan geçiyor. Bu cümle ne zaman söylense herkesin aklına ilk olarak içinden geçtiğimiz salgın dönemi geliyor, ancak ilginç olan ya da bu ilginçliğe neden olan yalnızca salgın değil. Salgının öncesinde de dış ilişkiler dünyasında gerilim tırmanıştaydı ve halkların, ulusların içine kapanma eğilimleri eylemler biçiminde dışavurulmaya başlamıştı.
Birden patlak veren ve geldi mi, geliyor mu derken kapıyı kırıp giren salgınsa tüm dünyada olumsuz giden her şeyin üstüne tuz biber ekti. Kısa zamanda, o veya bu şekilde üretilen aşıların önce varlıklı ülkelerin kullanımına sunulması, “aşı ırkçılığı” veya sınıfçılığı tartışmalarını beraberinde getirdi. Sonunda salgın zaten gerilme belirtileri gösteren uluslararası ilişkilerin daha da gerilmesine, ekonomik sıkıntı yaşayan sektörlerin ve şirketlerin kendini bir varoluş mücadelesi içinde bulmasına neden oldu.
Sınırların kapanmasıyla kurşun işlemez zannedilenturizm ve havayolu şirketleri iflasını ilan etti veya devlet yardımlarıyla ayakta kaldı. Petrol sektörü, otomotiv sektörü de daha birçok sektör de dünyaca girilen darboğazdan nasibini aldı. Bir de tabii eğitim sektörü… Bazıları lise veya üniversite hayatının tamamını yaşayamamış bir nesil ortaya çıktı.
Bunların her biri için tarihî, siyasi, sosyolojik ve hatta psikolojik çalışmalar yapılabilir, fakat süreci belki de şöyle özetlemek mümkün: Dünya ekonomisi ürün hizmet ve paranın sürekli olarak bir yerden başka bir yere akışına dayalı bir sistem üzerine kurulu ve bu hareketi neredeyse durma noktasına getiren bir etken ortaya çıkınca tüm sistem ve ona bağlı tüm bileşenler çökme veya kopma noktasına geldi.
Böyle bir senaryodan Türkiye’nin de etkilenmemiş olduğu düşünülemez. Ekonominin atardamarı sektörlerinden biri olan otomotiv sektörü buna örnek verilebilir, fakat tabii ki bu süreçte yaralanan tek sektör otomotiv sektörü değil. Dünya otomotiv devi Honda’nın Türkiye fabrikasını kapatması, dünya çelik sanayisi devi Thyssenkrupp’un Türkiye’den çekilmesi, daha öncesinde Gittigidiyor’u satın almış olan eBay’in pazaryeri platformunu kapatarak, adeta pılını pırtını toplayıp Türkiye pazarından çekilmesi de yine salgın dönemine denk geldi. Bu firmaların Türkiye’den çekilme kararlarında salgının doğrudan etkisi olabilir de olmayabilir de, ancak önemli olan zaten bu değil. Önemli olan, başta da belirtildiği gibi, dünya genelinde baş gösteren bir içe kapanma ve yalıtımcılık eğilimi olması.
Türkiye bu süreçte zaten bazıları zaten gerilimli olan dış ilişkilerini belirli bir oranda olumlu bir alana kaydırmayı başarsa da dünya genelinde baskın olan eğilimden ve belirli ölçülerde dışlanmaktan kurtulamadı. Türkiye’de yine önde gelen önemli sektörlerden biri olan tekstil sektörünün temsilcileri, “ayrımcılık” yapıldığını öne sürerek dünyanın en önemli tekstil fuarlarından biri olan Paris Premiere Vision’a katılmama kararı aldı.
Tüm bunlar yaşanırken dünyada olduğu gibi Türkiye’de zaten yükselişte olan oyun sektörü, özellikle mobil oyun sektörü deyiş yerindeyse “altın çağını” yaşadı. Sektör en iyimser öngörülerin bile üzerinde büyüme gösterdi. Sektörün genel büyümesine yöndeş olarak gelirler de öngörülerin üzerindeydi. 2023 yılına girilirken ve salgınla gelen kısıtlamalar yavaş yavaş ortadan kalkarken sektör, tarihinin ilk duraksamasını yaşadı, fakat aşırı büyümenin ardından gelen bir normalleşme dönemi olarak yorumlanan bu durum sektörün geneline yayılan bir paniğe yol açmadı.
Mobil oyun sektörünü koruyan etkenler
Mobil oyun sektörünün lojistikten bağımsız olması
Tüm dünyada ortaya çıkan ekonomik dalgalanmadan en yoğun etkilenen sektörler incelendiğinde, petrokimya sektörü de dâhil olmak üzere, lojistik ve bir şekilde lojistikle bağlantısı veya lojistiğe bağımlılığı olan firmaların öne çıktığı bir örüntü görülecektir. Dünya çapındaki ürün akışının durma noktasına gelmesi ve ardından ürün ve hammadde akışının tekrar başlamasıyla ortaya çıkan konteyner krizi gibi krizler de salgın sonrasındaki toparlanma sürecini darboğaza soktu.
Mobil oyun sektörününse böyle bir ihtiyacı yok. Ham madde tedariği ve bitmiş ürünün hedef pazarlara ulaştırılması gibi bir süreç de yok. Bir geliştirici oyununu geliştirdiği ve bir yayıncı aracılığıyla veya öz yayın (self-publish) modeliyle oyununu oyun platformlarında kullanıma sunduğu andan itibaren ürününden para kazanabilir duruma geliyor.
Oyun topluluğunun etkileşimli olması
Büyük başarı kazanan oyunlara bakıldığında ister eski ister yeni olsun, bir topluluk oluşturabilmiş oyunların gündemde kalmayı başarabildikleri görülecektir. Bu, sektörün dinamiklerinden biridir; doğasının bir parçasıdır. Bu nedenle oyun dünyasının yalıtımcılık ve içe kapanma gibi tutum ve eylem tarzını benimseme olasılığı düşüktür. Burada “oyun dünyası” sözüyle yapımcısından yayıncısına, oyuncusundan pazarlamacısına kadar oyun sektörünün bütün bileşenleri kastedilmektedir.
Oyunlar, hedef kitlelerine ulaşabildikleri ve onlarla etkileşime girebildikleri ölçüde başarı kazanır. Elbette ki oynadığı oyunda kendi dilini duyup okumak, kendi kültüründen izler görmek her oyuncunun hoşuna gider. Firmalar da bunun farkındadır. Bu nedenle yerelleştirme ve uyarlama oyun dünyasında etkin ve yaygın bir uygulamadır. Genel bir tutum olarak oyun sektörü tüm kültürlerden beslenme ve tüm kültürlere ulaşma çabasındadır. Bu uluslararasılık da özellikle böyle dönemlerde ortaya çıkan içe kapanma ve yalıtımcılık gibi eğilimlerden daha az etkilenmesini sağlamaktadır.
Oyun sektörünün iş gücü ve çalışma modelleri konusundaki esnekliği
Oyun yapımcı ve yayıncıları çalışma kültürü olarak uzaktan çalışma, saatten bağımsız çalışma gibi modellere alışkındır. Bu da dünyanın birçok ülkesinde yaşayan, coğrafya ve saat dilimi olarak birbirinden uzak kişilerle çalışabilme becerisini beraberinde getirir. Bu durumun sağladığı en büyük avantaj oyun sektörünün, özellikle Türkiye’de ve son yıllarda birçok sektör için giderek ciddi bir sorun durumuna gelen “beyin göçünden” olabildiğince az etkilenmesi sonucunu doğurur. Türkiye’de yaşayan yetenekli, deneyimli ve nitelikli bir birey, yaşadığı ülkeyi değiştirse de Türkiye’de yerleşik firmalarla çalışabilme olanağı ortadan kalkmamaktadır.
Aynı etkenlerden dolayı bu durumun tersi de mümkündür. Türk firmaların yurt dışında yerleşik nitelikli ve deneyimli iş gücü havuzuna erişimi daha kolay olmaktadır. Özetle iş ya da insan gücüne erişim coğrafi sınırlardan bağımsızdır.
Mobil oyun sektörünün devlet düzeyinde destek görmesi
Mobil oyun sektörünün avantajları, gösterdiği büyüme yarattığı ekonomik getiri devlet otoritelerinin de dikkatini çekmiştir. Türkiye’de oyun sektörüne devlet düzeyinde ciddi bir destek vardır. Oyun etkinliklerine dikkat çekmek için bizzat Cumhurbaşkanı’nın ya da Türkiye’nin en kalabalık ve ekonomik payı en büyük ili olan İstanbul’u temsilen Büyükşehir Belediye Başkanı’nın katılması sık yaşanan olaylardır. Ayrıca Bilim ve Tenkoloji Bakanlığı gibi konuyla ilgili kurumların da analizcilere ve yerli, yabancı yatırımcılara kılavuzluk etmesi amacıyla yayımladığı oldukça kapsamlı ve derinlemesine raporlar ve araştırma çalışmaları da bulunmaktadır.
Mobil cihazların yaygınlığı
Türkiye’de mobil cihazların ve internet erişiminin yaygınlığı da mobil oyun sektörünün gücünü korumasında bir etken olarak öne çıkmaktadır. Mobil cihaz sahibi olan kişi sayısının tüm nüfusa oranı oldukça yüksek olduğu gibi, mobil cihaz kullanım yaşı aralığı da geniştir. Bu da potansiyel müşteri havuzu hacmini çok büyütmektedir.
Mobil oyun sektörü potansiyelini nasıl koruyacak?
Salgın döneminin bitmesiyle birlikte insanların evlerine hapsolmuş şekilde zaman geçirecek bir uğraş araması durumu son buldu. Bu da mobil oyun sektörünün aşırı hızlı büyümesinin yavaşlamasına neden oldu. Ancak yaşanan salgın dönemi oyun sektörü için beklenmedik bir avantajı da beraberinde getirdi. Hayatın olağan akışı içinde bu sektörün tüketicisi durumuna gelme olasılığı çok düşük olan kitleleri de tüketici havuzuna dâhil etti. Yani daha basitçe söylersek, başka koşullarda cep telefonundan oyun oynama alışkanlığı kazanma olasılığı yok denecek kadar az olan birçok kişiyi mobil oyunlarla tanıştırdı.
Sektörün duraksaması ya da büyümenin yavaşlaması karamsarlığa kapılmayı gerektirmiyor. Oyun sektörü, özellikle Türkiye’deki mobil oyun sektörü oldukça güçlü ve görüldüğü gibi ekonomik dalgalanmalara ve duraksamalara da direnebilecek güçte. Sektörün tek yapması gereken en büyük avantajı olan uluslararasılığı ve etkileşimliliği kullanmak, hatta mümkünse daha da arttırmak. Eğer bunu başarabilirse Türk mobil oyun sektörü yükselişini sürdürecektir. Bir de tabii hyper-casual’la ve “mobil”le özdeşleşmekten kurtulmak ve hyper-casual’dan AAA’ya giden, mobil oyun sektöründen “oyun sektörü” olmaya giden yolda hatırı sayılır adımlar atma gereksinimi var, ancak bu başka bir yazının konusu olacak derece derinlemesine bir konu.