Konu oyunlar olunca, herkesin bir ağız tadı oluyor. Benimki de çoğu insanda olduğu gibi çocukken gelişmeye başladı ve şimdiye kadar çok da değişmediğini söylemekte beis görmüyorum. Oldum olası en sevdiğim oyun türü RPG olmuştur.
RPG oyunlardan bahsetmeden önce bir adım geri gelip konunun ne olduğunu açıklığa kavuşturalım: RPG nedir?
Rol yapma oyunu (role-playing game)’nun kısaltması olan RPG, karakterlerin çoğunlukla kurgusal bir evrende hayat bulduğu bir rol yapma oyunu türüdür (kelimeyi açınca kendini açıkladı ama yine de böyle belirteyim). RPGlerde oyuncuların oynadıkları karakter gibi düşünüp davranmaları beklenir ki, bu tür oyunlarda karakter gelişimi de karakterlerin rolleriyle ilintilidir: Hikâye ilerledikçe karakter gelişir, karakter geliştikçe kişilik kazanır. Temelde bütün RPG oyunlar bir hikâye anlatımına aktif katılım göstermekle ilgilidir.
Tanıma baktığımızda bir çok modern oyunun bu türün üyesi olduğu yanılgısına düşebiliriz. Üstelik pek de yanılmış olmayız, çoğu yeni oyun kıyısında köşesinden de olsa bu türden bir şeyler devşiriyor. Yine de bir oyunu RPG yapan şeyin ne olduğunu tartışmadan önce RPG oyunlarının tarihinden kısaca bahsetmenin faydalı olacağını düşünüyorum. Gelin, bu türün doğumunu konuşalım.
RPG tarihi
Pekâlâ, dünyada ilk defa rol yapma oyunu oynandığı anı belirlememiz pek mümkün değil zirâ herhangi biri gibi davranmak veya inandırıcı bir yalan söylemenin tarihi muhtemelen insanlık tarihiyle birdir. Hikâye anlatıcıları hayatımızda hep oldu, üstelik —eğer eğlence amacıyla yapılıyorlarsa— bir hayvanı taklit etmek veya tarihte yaşanmış bir olayı/askeri olayı yeniden canlandırma eylemleri de pekâlâ rol yapma oyunu sayılabilir. Gördüğünüz üzere daha şimdiden tosladığımız duvarı yaratan şey RPG türünün çok keskin çizgilerle tanımlanmamış olması. Zamanla ifade ettiği şey tamamen değişen ancak bu değişim üzerinde zamandan izler taşıyan, parça parça değil de bir akışın bütünü olan şeyleri kategorize etme çabamız olmasa… Metafizikten gerçekten hiç hoşlanmıyorum.
Ve muhtemelen detaylarda kayboluyorum. Bu metnin selâmeti için, rotamızı ‘dünyada oynanan ilk rol yapma oyunu’ndan, ‘bugün anladığımız formatta yaratılmış ilk rol yapma oyunu’na çeviriyorum: Savaş oyunlarından ilham alınarak tasarlanan D&D, Gygax’ın firması TSR tarafından 1974 yılında yayınlandı. Bu kağıt kalemle rol yapma oyunu oyunculara yalnızca hayalgüçleriyle —ve tabii ki kural kitabıyla— sınırlı bir evrenin kapılarını açtı. Belirli ırkların, silah tiplerinin, yeteneklerin ve büyülerin yazılı olduğu kural kitabının varlığı yadsınamazdı ancak bu doneler yine oyuncuların keyiflerince kullanabilmesi için verilmişti. Daha önce bu kadar serbest ancak bu kadar da ayakları yere basan bir oyun çıkarılmamıştı. Oyuncular D&D’ye âşık oldu.
Her ne kadar TSR niş bir oyuncu kitlesini hedefleyerek yola çıkmış olsa da, masabaşı RPG (tabletop rpg/TTRPG) çılgınlığı bir yangın gibi yayılmıştı. D&D’nin başarısından feyz alınarak yapılan yeni oyunlar da yavaş yavaş piyasada yerini buldu. Bu oyunlardan bazıları şunlardı: Tunnels and Trolls, Empire of the Petal Throne (1974/75), Chivalry & Sorcery (1977), RuneQuest (1978), Metamorphosis Alpha (1976), Superhero: 2044 (1977). Empire of the Petal Throne ve City State of the Invincible Overlord.
Zamanla RPGler bilgisayar ortamına uyarlandı. Bu uyarlama hayalgücünün kısmi ölümü anlamına da geliyordu: Rol yapma ve hareket kabiliyeti artık hayalgücü ve kural kitabıyla olduğu kadar bilgisayarın sağladığı imkanlarla da kısıtlanıyordu.
Bilgisayar ve konsol oyunculuğunun bu denli yaygınlaşması TTRPG topluluğunu niş kalmaya mahkûm etti. Elektronik ortamda oynanan RPGler değiştikçe insanlardaki RPG anlayışı da değişti. Yeni oyuncuları kucaklamaları adına basitleştirilen rol yapma oyunlarının önceden oyunun omurgasını oluşturan konuşma mekaniğinin (bilgisayarlar için metin okuma ve diyalogda metin seçmenin) tempo ve oyunlardaki savaş mekaniğine değişildiğini gördük. Bu da RPG’lerin rol yapma kısmının biraz daha ölmesi anlamına geliyordu.
Ben hem masabaşı hem bilgisayar RPGlerini seven biriyim. Her ne kadar RPG türü değişmiş olsa da, bilgisayar ortamının türe kattıkları da yok değildi. Sonuçta bir oyunu RPG yapan bir çok etmen bulunmakta.
Durun bir dakika, bir oyunu RPG yapan şeyler ne ola ki?
Bir oyunu RPG yapan şeyler nedir?
Çoğu RPG temalı tartışmanın sonunda bağlandığı nokta tam olarak bu. Daha önce de bahsettiğim gibi, RPG en başında sağlam bir tanım çerçevesi üzerine oturtulmuş bir tür olmadığından, buna verebileceğimiz cevaplar da değişiyor.
Teoride size zaten bir RPG tanımı yaptım, öyleyse o tanıma uyan oyunlara “bu oyun bir RPG oyunudur,” deyip yolumuza devam edebiliriz. Buradaki temel problem ise içinde RPG elementleri olan tonlarca oyun olması ancak bu oyunların direkt RPG olarak değerlendirilemeyecek oyunlar olmasıdır.
Teknik olarak, farklı tercihlerle farklı sonlara ulaşabildiğimiz her oyunu RPG olarak değerlendirebiliriz (kafamızda planladığımız karakter özellikleri gereğince seçimler yapıyor ve bu seçimlere göre değerlendiriliyoruz). Eğer mevzuya tamamen oyun mekanikleri bazında yaklaşacak olursam, RPG oyunu karakterinizi inşa edebildiğiniz oyundur, diyebilirdim. Bu karakter inşaatı nereye kadar gitmeli peki? Oyununa göre değişir. Fallout ve Baldur’s Gate gibi klasik RPG oyunlarında karakterinizin neredeyse her şeyini (görünüş ve özelliklerinin detaylı bir düzenlemeye müsade etmesinden bahsediyorum) keyfinize göre seçebiliyorsunuz. Gothic ve Witcher (aksiyon RPG’lerine bir örnek) gibi serilerdeyse karakterinizin dış görünüşü üzerinde bir etkiniz yok (Witcher’da Geralt’ın saçı ve sakalıyla oynayabilmeniz dışında) ancak yeteneklerini yine keyfinize göre düzenleyebiliyorsunuz. Bu iki seri RPG oyun serileri midir? Hem evet hem hayır, bu da bir RPG oyunundan ne anladığınıza göre değişiyor (Şahsen ilk oyun hariç Witcher serisinin rol yapma etmenlerini çok zayıf buluyorum, kusura bakmayın).
Red Dead Redemption 2 (veya Red Dead Redemption)’yi ele alalım. Oyunun bize yaşatmak istediği en temel şey detaylı bir kovboy simülasyonu ve yaptığımız tercihler de oyunu farklı sonlara taşıyor. Evet, karakterimizin ismini ve görünüşünü değiştiremiyoruz (RDR 2’de yine saç/sakal özgürlüğüne sahibiz) ve herhangi bir yetenek puanı optimizasyonu yapmıyoruz ancak bu oyunlara “bunlar rol yapma oyunu değildir,” diyebilir misiniz? Bu oyunları mekanikleri düzleminde değerlendirdiğimizde, pek de RPG’ye benzemiyor olduklarını görüyoruz. Seçimlerimizin hikâyeye olan etkileri bakımından ele aldığımızda, RPGmsi oyunlar olduğunu söyleyebiliriz. Çirkin bir cümle oldu, farkındayım. Ama beni anladınız.
Assassins Creed’in yeni çıkan oyunlarında temelde RPG oyunlarına has bir mekanik olan yetenek ağacı (skill-tree) sistemi mevcut. Assassins Creed oyunları birer RPG midir? Olmamalılar, ancak karakterinizi bir şekilde inşa ediyorsunuz, değil mi?
Bu konu hakkında kesin konuşabileceğimiz tek şey, klasik anlamıyla rol yapma ağırlıklı RPGlerin ölmekte olduğu. Bazı yeni oyunlar o tarz RPGlerden çokça esinleniyor ve işin rol yapma kısmına eğiliyor ancak bu tarz oyunlar da azalan bir grafikle karşımıza çıkmakta. Disco Elysium ve Pillars of Eternity, size birer teşekkürü borç biliyorum.
RPG mekaniklerini yeni oyunlara yedirmenin altındaki motivasyon çoğunlukla rol yapma elementini güçlendirmekten ziyade oyundaki ilerleme hissini güçlendirmek oluyor. Bu yüzden yetenek ağacı gibi mekanikleri kullanan RPG dışı oyunlarla karşılaşıyoruz.
RPG türleri
Aşağıda bazı temel RPG türlerini inceledim ve her türe ait bir oyun önerisi sundum. RPG türlerini incelemeden önce şunu söyleyeyim, “Bu oyunlar türün en iyi oyunlarıdır,” demiyorum; “ben bu oyunları çok sevdim,” diyorum. Bu birinci notumuz olsun.
TTRPGler içinde size önerebileceğim herhangi bir oyun yok çünkü ben arkadaşlarımla FRP (fantasy role-play, TTRPGler ülkemizde daha çok bu isimle anılır) oynarken herhangi bir kural kitabına bağlı olmadığımız, kendi kurallarımızla oynadığımız seanslar yürütmeyi seviyorum. Eğer oynayacak iyi bir FRP oyunu arıyorsanız size şu listeyi önerebilirim. Bu makale CRPG(bilgisayar rol yapma oyunları) türlerini inceliyor.
Aksiyon RPG
Bu tür oyunlar RPG denince aklınıza gelme ihtimali en yüksek oyunları kapsar çünkü bilgisayar RPGler içindeki en çok oynanan RPGlerin aslan payı aksiyon rpg oyunu kategorisinin birer üyesidir. Aksiyon RPGler genelde savaş endeksli bir oynanış içinde tek bir oynanabilir karakterin —sizin karakteriniz— olduğu oyunlardır. Bu tarz oyunlarda dövüş/savaş mekanikleri parlatılmıştır ve savaşlar gerçek zamanlı oynanış içinde verilir. Bu oyunlar yalnızca savaşmakla ilgili olmasa da o yönleriyle sıyrılmayı hedefleyen oyunlardır. Bu tarz RPGlere örnek olabilecek oyunların bazıları şunlar: Fallout serisi, Mass Effect serisi, Knights of The Old Republic, Vampire: The Masquerade – Bloodlines (ışıklar içinde yat, Troika) ve Legend of Zelda serisi.
Editörün Seçimi: Dark Souls Remastered.
Tabii ki gelmiş geçmiş en iyi oyunu yazmama küstahlığını yapmayacaktım. Bunu yalnızca bir aksiyon RPG oyunu önerisi olarak da düşünmeyin: Eğer ölmeden önce oynamanız için yalnızca bir oyun önerebilecek olsaydım bu oyun Dark Souls olurdu. Oyun öyle bir başarıya ulaştı ki Souls-like isimli kendi alt türünü bile oluşturdu. Sabaha kadar Dark Souls konuşabilirim ancak oyunun başarıları kendi adına konuşuyor.
Şiddetle tavsiye ediyorum, eğer daha önce oynamadıysanız şu anda oynadığınız oyunu bir kenara bırakıp Dark Souls’u edinin. Oyunu oynarken aklınızdan çıkaramamınız gereken tek şey şu: İnsanlığınızı kaybedeyim demeyin.
Strateji RPG
Aksiyon RPGleri aksine strateji RPG’leri (taktik RPG de denir) çoğunlukla izometrik görüş açısı ve sıra tabanlı savaş sistemine sahip olmaya eğilimlidir. İsminden de anlaşılabileceği üzere bu tarz RPG’ler oyuncudan taktiksel bir yaklaşım ve iyi birer çevre, envanter, bölge bilgisi talep eder. SRPG’ler zorlayıcıdır çünkü herhangi bir karşılaşma öncesi yapacağınız planlama bile zaman ve dikkat gerektirir. Buna sıra tabanlı savaşların tur başlarında durduğu ve karakterlerin sayılı hareket imkânlarının olduğu gerçeğini eklerseniz, elinizde satrançvari bir deneyim olduğunu fark edeceksiniz. Strateji RPG oyunlarının temelinin savaş oyunları ve satranç olduğunu düşündüğümde bu benzerliğin rastlantı olmadığını hatırlıyorum.
Editörün Seçimi: Shadowrun: Dragonfall (Director’s Cut)
Bu oyunla ilgili her şeye bayılıyorum: Atmosfer, karakterler, görevler, hikâye, tasarım, mekanik, sınıflar, yetenekler… Gerçekten her şey şahane. Yavaş tempolu strateji oyunlarını sevmeseniz de Shadowrun: Dragonfall mutlaka denemeniz gereken canavar gibi bir oyun. Yapımcıların yarattığı dünyayı keşfetmek başlı başına bir eğlence.
Glory‘nin hikâyesi hâlâ aklımda.
MMORPG
Açılımı massively multiplayer online role-playing game (devasa çok oyunculu çevrimiçi rol yapma oyunu) olan MMORPGlerin yeri 90’ların sonu 2000’lerin başında oyun oynayanlarımız için bir başkadır. Bu oyunlar rol yapma elementleri ve online oyun tecrübesinin bir arada sunulduğu oyunlardır. İnternetin sosyalleşmek için taze bir yol olarak kabul edildiği yıllarda bu oyunların oyunculardan talep ettiği —ve nihayetinde elde ettiği— zaman ve enerjiyi kelimelerle ifade etmem mümkün değil. Bu oyunlara verilen emek gerçekten üst düzeydi.
Bu oyunla ilgili hep geçmiş zaman kipinde konuşmuş olsam da bu oyunlar ölmüş değil, MMORPG mobil oyunlar hâlâ çok fazla oynanıyor. Popüler talep bilgisayar/konsol ekseninden mobil platformlara kaymış durumda.
Editörün Seçimi: World of Warcraft
Bunun geleceğini ikimiz de biliyorduk. World of Warcraft sadece iyi bir MMORPG değil, aynı zamanda MMORPG türünü tanımlayan oyun. 2010’da 12 milyon aktif oyuncuya ulaşan WoW, oyun şöhretler müzesinin müstesna üyelerinden biri.
“WoW mu kaldı ya?” Hâlâ milyonlarca aktif üyesi olan WoW, oynanan bir oyun. WoW ölüyor, ama yavaş yavaş ölüyor. Zirve döneminden uzak da olsa hâlâ denemediyseniz bir şans vermeniz için önünüzde herhangi bir engel yok.
JRPG
JRPG’nin açılımı Japanese role-playing game ancak “Japonya’da geliştirilmiş rol yapma oyunlarına JRPG denir,” diyip konuyu kapatamıyoruz. Bunun başlı başına bir tür olmasının bazı sebepleri var: Kendine has oyun akışı, çizgisi, hissiyatı ve daha bir sürü küçük etmen. Size bazı JRPG’lerin Japon firmalar tarafından geliştirilmediğini söylesem?
Bu türün en meşhur oyunlarından bazıları şunlar: Pokémon(evet, Pokémon), Final Fantasy serisi, Kingdom Heart, Dragon Quest serisi ve Super Mario RPG: Legend of the Seven Stars.
Editörün Seçimi: Persona 5
Bu kısmı yazarken Persona 5 ve Final Fantasy VII Remake arasında kalmıştım ama Final Fantasy aksine bir seri oyundan biri değil tek bir oyun olduğu için sonunda Persona 5’da karar kıldım. Bununla beraber Final Fantasy evrenine girmenizi de şiddetle tavsiye ediyorum, herhangi bir Final Fantasy oyunu alıp oynayabilirsiniz.
Farkındaysanız ikilemi herhangi bir Final Fantasy oyunu ve Persona 5 arasında yaşamadım, Final Fantasy VII ve Persona 5 arasında yaşadım. Çünkü, çoğu iyi JRPG oyunu gibi, Final Fantasy oyunları oldukça eski. Bu yüzden de Persona 5 diğerleri arasından sıyrılabildi.
Persona 5’ı iyi bir oyun yapan şey nedir? Oyunun denediği her şey. Akış, görsellik, hikaye derinliği ve güçlü savaş mekanikleri… Persona 5, ölmekte olan bir türü diriltmeye talip gibi görünüyor. JRPG türüne yabancı olan birine Persona 5’dan daha iyi bir oyun önerilebileceğini düşünmüyorum.
Roguelike
Anlatmakta zorlandığım oyun türlerinden biri olan Roguelike’a şöyle yaklaşabiliriz:
Ölümlerin kalıcı olduğu, genelde zindanlarda geçen bir oyun düşünün. Her ölüm kalıcı olduğu için teknik olarak oyunu tek koşuda bitiriyorsunuz. Bölümlere konu olan zindanlar da rastgele oluşturuluyor. Yani başlıyorsunuz, rastgele zindanlara ve rastgele canavarlara rastlıyorsunuz, ölüyorsunuz ve en baştan başlıyorsunuz. Roguelike böyle bir tür.
Rogue (1980)‘dan türeyen bu niş alt türün seveni çok. Ben de bu türün yabancısı sayılırım, türe bayıldığımı da söyleyemem ama şu oyuna bayılmıştım:
Editörün Seçimi: Hades
Hades oldukça keyifli bir oyun Genelde açıklanılmasına gerek duyulmayan ölmek ve oyunu kaydetmek gibi bazı temel oyun mekaniklerinin oyun evrenine yedirilerek açıklandığı oyunlar oynadım ancak Hades bunu bambaşka bir şekilde yapıyor. Türün bel kemiği olan ölüp yeniden dirilme mekaniğinin ölüler diyarında yaşayan ergen karakterimizin baba ocağını terk etme denemeleri olarak yansıtılması… Tek kelimeyle leziz.
Hades’e benden büyük bir artı gidiyor, roguelike türüne adım atmak için iyi bir tercih.
Sandbox RPG
Sandbox RPG’yi bir şemsiye tür olarak kabul edilebiliriz. Birçok sandbox (veya açık dünya) RPG’si aynı zamanda aksiyon RPG’si, JRPG, strateji RPG’si vb. olabilir.
Türün karakteristik özelliği oyunun belirli sınırlara sahip olmaması ve siz ilerledikçe karşınıza herhangi bir yüklenme ekranı çıkarmadan dünyayı açmasıdır. Evet, Skyrim’de herhangi bir tavernaya girip çıktığınızda birer adet yüklenme ekranıyla karşılaşıyorsunuz ancak oyun sizi belirli bir patikaya ve sıralı haritalar silsilesine kilitleyip hepsini teker teker yüklemiyor. Burada kilit sözcük hareket özgürlüğü.
Bu türe yabancı değilsinizdir zira bütün stüdyolar sözleşmiş gibi piyasaya açık dünya oyunları pompalıyorlar. Hakikaten de nedir bu açık dünya sevdası? Yapımcılar içi boş kocaman bir harita yapınca yeni GTA oyununa ulaşacaklarını mı zannediyorlar?
There are a lot of sandbox RPGs. Some examples of this sub-genre are The Elder Scrolls series, Witcher series, Kingdom Come: Deliverance, and Metal Gear Solid series.
Editörün Seçimi: Fallout: New Vegas
Eğer Lineer Souls olmasaydı buraya da hiç düşünmeden “Dark Souls serisi” yazabilirdim.
Şaka bir yana Fallout: New Vegas şahane bir oyun. Yapılmış en iyi RPG oyunlarından biri. Çok da içimizi gıdıklamayan serinin üçüncü oyunundan sonra piyasaya sürülen Fallout NV oyun deneyimini serinin kökleriyle yeniden buluşturuyor: Fallout ve Fallout 2. Aklınıza gelebilecek neredeyse her şekilde rol yapabildiğiniz bu oyunun sunduğu rol yapma mekanikleri göz dolduruyor. Kendine has yetenek geliştirme sistemi ve akıllıca yazılmış diyalog seçenekleriyle aksiyonlarınızın içinde yaşadığınız dünyayı etkilediğini hissediyorsunuz. Bu az buz bir şey değil, çoğu oyun bunu yansıtmayı başaramaz. Skyrim’i ele alalım, Dovahkiin olduğunuzu yedi düvel duyduktan sonra size “Hayırdır, biri ballı çöreğini mi çaldı,” diyen bir şehir muhafızıyla karşılaştığınızda aksiyonlarınızın dünyayı çok da etkilemediğini fark edersiniz. Bu bir tesadüf mü yoksa Bethesda sağlam bir rol yapma oyunu yapmanın ilkelerinden bihaber olabilir mi? Fallout serisinin üçüncü ve New Vegas’ı takip eden ve üçüncü oyundan da kötü olan dördüncü oyununu yapan ekip de onlardı çünkü.
Eğer size RPG türünü anlayabileceğiniz tek bir oyun önerebilecek olsaydım, Fallout: New Vegas’ı önerirdim. Bu konuda çok ciddiyim. O kadar ciddiyim ki yazıyı tam şu an bitiriyorum.